16 Kasım 2009 Pazartesi

Duvarcı Ustalığını Bırakana Kadar Briketleri Kıramayacaksın

O kadar yol yürüdüm, bir tek çiçekçiye rastlamadım. Etrafına bak. Ağaçların köküne kireç damlamış, kömür kaçak -nefes almak zor, güvercinler bile gitmiş burdan, yalnız çöplük martıları kalmış. Alçaklarda kan kokusu var, sokak aralarında çamaşır ipleri, güneş yüzünü saklıyor. Buranın veletleri bile zalim, birinin gafliklerine el konuyor, zorbanın kafasına bir taş düşüyor: "Kim attı lan onu?!", adaletin cebinden kaydı. Gece olunca yıldız kaydı. Bulutlu gece, bulutlu gözleri, bir genç kadın, bohçasını deşmiş çocukluğunu saklıyor. Kapı gıcırtısı burna anason üflüyor, kabullenmişlik beşinciye gebe, beli sızlıyor. Orada ne arıyorum. Ne yana baksam tuğla ve temeller; apartman yavruları, hiçbir vakit çıkılmayacak ikinci katları bekleyen zayıf iradeli gecekonduları baştan çıkarıyor. Gri, tüm endamı ile çevreyi sarmış, şimdi ne yapayım?

Talebe: N'apacağım ben şimdi.. (hıçkırıklara boğulur)
Usta: Umutsuzluğa kapılma, betonda bile güzellik bulabilirsin.

Sıfır rakımlı dünyada yaşamadığım için mutluyum. Gelecekte, tufanların ardından teneffüs edeceğimiz toprağın kalbinden kopup, yüz fili üst üste koysan ulaşamayacağın irtifaya yolculuk edecek olan maun ve sekoya ağaçları, kalanları barındıracak. Şimdinin çok katlı binaları, balkonları ve terasları, başka çağların faik yuvalarına ancak egzersiz teşkil edebilir. Yine de umut hep vardır. Uzaklarda insanlar çatıdan çatıya uçuyorlar. Çıplak elle gökdelenlere tırmanıyorlar. Belki çok katlı bir alemin zorluklarını aştıklarını düşünüyorlar. Oysa evren kolunun ulaştığı yere uzanarak çıkamayacağın katmanları içeriyor. Daha da uzaklarda kollarından, binalarından, ağaçlarından, kendi algılarından, yargılarından, aşağılardaki katmanlardan, üstte olmaktan, çok şey bilmekten, çok şeyi sezmekten, biçim değiştiren vüsattan bile soyutlanabilmeyi becerenler var. Tahayyül edilemeyenin de metasında bir meta var.

Şimdi bu noktada dur.


Çünkü ilerde körfez göründü. Yokuş aşağı otuzyedibuçuk derece açıyla eğilen bir rota tutturmuşsun. Kulağında kulaklık yok, ama dilinin ucunda müzik mevcut. Seviyorsun, seni seven var. Senaryonun güzelliğine bakar mısın, cebinde leblebi buldun. Şimdi memnunsun. Oysa sağın solun yine beton; yine boktan bir külkedisi piyesinde balkabağı rolündesin. Ne değişti? Hiç. Görünen o ki, bazı şeylerin daha zamanı var.

Hiç yorum yok: