13 Nisan 2012 Cuma

Onun Her Anı Heyecan Dolu

Güzel bakan gözleri güzeli görürdü. Aklından kim bilir neler geçerdi. Yavru kedi gibi ürkek yürürdü, adımları duyulmazdı, her defası ayrı bir sürpriz, oysa aynı heyecandı. Uykusunda dünyayla pazarlık ederdi, o mutluyken az daha yavaş dönsün isterdi. Kelimeleri tane çilek gibi tatlı, itiraf etmek gerekir ki hitap edene afrodizyak, hitap etmeyene alerjik etkiliydi. Hem renkli hem de sade olabilirdi, gariptir bunu aynı anda da başarabilirdi. Onunla yaşam, bir Bogart/Bacall filmine benzerdi. Çekim vardı, mücadele, karizma vardı; sonuçta güçlü bir anlaşma umudu oluşturan altruist ve fakat adı konulmamış aşk vardı.

Onu düşünmek şunun gibi bir şeydi.. Tam yerinde akla düşen bir şiir dizesi, yüksek sanatın içinde bir yerde tasvirsiz uyumlarda buluşan kontrastlar, sonunu hatırlayamadığın bir klasikte özdeşleştiğin yan karakteri anımsamak, dalga geçerken gerçeği görmek, gündelik hayatın endişesinin seni uyur-uyanıklıktan çekip çıkarmaya çalıştığı anda gösterdiğin birkaç saniyelik direniş, öylesine giydiğin bir gömleğin çok yakışması, beğenilmek ve tebrik almak, doğru seçim yaptığın bir tatlı tabağının henüz başlarında olduğunu fark edip sevinmek, genç hissetmek ve zaten genç olmak, esasında temelde uzun bir yola çıkmak, freni unutmak, yorulmak ama yoldan keyif almak..

Cesaret ihtiyatın bittiği yerde başlardı. Ümit gönlünün ekmeğiydi.