19 Kasım 2011 Cumartesi

Saf ve Düşünceli Günlükçü

Günlük tutmanın iki türü vardır:

1. Adına yakışır biçimde, tarihi de sakınmayıp, günü gününe veya neredeyse günü gününe; normal bir deftere, ajandaya ya da tercihen asıl işi kırtasiyecilik olmayan kitapçılarda satılan tarz ciltli defterlere; o gün ne yaşandıysa olay atlamadan ve fakat duyguları, yargıları da işin içine katarak - yani bir nevi dış zamanın nesnelliğiyle, iç zamanın öznelliğini tanıştırıp çöpçatanlık yaparak; başka bir nevi yıldızları kararlılıkla sayan adamın ciddiyetiyle, sabah olduğunda sokak lambalarını dolaşıp söndüren adamın gizli heyecanını aynı mimiğe yorarak - aktarmak.

2. Görev kabilinden uzak, hayatın pik ve dip noktalarına varmaya az kaldığında veya duygu patlaması, düşünce bombardımanı, olayların fişeklemesi, insanların fişteklemesi gibi bir değişkenin etkisiyle veya yazmazsam çıldıracağım haklı algısına gark olunan zamanlarda veya (örneğin) on beş gün önce vuku bulan bir anıyı tekrar değerlendirip, şimdi belleğin - ders çalışsın diye yanına gönderilen bir komşu çocuğu gibi tembel ve umursamaz olan belleğin - unutma özgürlüğünden, tükenmez kalemin bir de uzayda çalışsa tam olacak gaddarca kalıcılığına taşıma isteği söz konusu olduğunda; vazgeçilmez biçimde yine tarz bir ciltli deftere; peşin hükümlerden, önyargılardan, yanlış çıkarılan sonuçlardan, yanlış anlaşılan davranışlardan, yanlış hatırlanan gerçeklerden bolca katılan et suyuna çorbaları içerek büyüyen koskoca değerler okyanusunu kusmak.


Bunların hangisinin doğru olduğuna kimse karar veremez. Doğrusu, on üç yaşında bir kız çocuğu veya (yaştan bağımsız olarak) aşık değilseniz, zaten günlük tutmayla çoktan yollarınızı ayırmışsınızdır. Vakit olmayabilir, ilham gelmeyebilir, günleriniz yazmaya değecek kadar ilginç geçmiyordur, fiziksel olarak yazma uzvunuzu yitirmişsinizdir veya çok ekstrem de olsa, gece çalışıp gündüz uyuyor olabilirsiniz (soru: bu neden engeldir? cevap: çünkü bütün günlükler gece yazılmalıdır). Bunun haricinde hala günlükçü tayfadaysanız, hele hele birinci tip katip günlüğünü tercih ediyorsanız; ya çok azimlisiniz ya da istisna olmaya heveslisiniz. Buna karşın şunu da kabul etmek gerekir ki, günlük tutmayıp da ne yapacaksınız. Kendi beyninizin içi, duvara dert anlatmak gibidir, yankı yapar. Bazı olasılıklar konuşulmaz, konuşunca gerçek olacağından en ilkel korkularla korkulur, dolayısıyla çoğu zaman diğerleri de çözüm değildir. Anonim bir alıcıyı sürekli garanti eden sosyal medyada, gizemsiz yaşamına sıklıkla ve bayağılıkla değinmek, boktan bir kitaptan veya araba camı çıkartmasından alınma feylesofyayı inanarak - isteyerek paylaşmak yetmez. Yazmak, çizmek gerekir. Sanat, yüksek sanatlar, bir çok kökeninin bir yerinde yalnızlığı da barındırmaz mı zaten?

Blog günlük müdür? Önlerde oturan genç sesli arkadaşın söylediği gibi: bu bir pipo değildir.

Hiç yorum yok: