20 Ekim 2010 Çarşamba

Geçmişinin İmgeleri Çizgeleri Boyladı


Çocukluk hayallerime, bazen otobüs camından geçen bir gri duvar, bazen son sayfası içten veda satırları içeren bir defter, bazen eski komşuların kapısından gelen kokuyu bambaşka nesnelerde duyumsamak (çiçekyağlıkarışıkkızartma yeşilzeytinyağlısabunla yıkanmış gibi) formunda rastlarım. Yüksek eşyaların üstünden fotoğraf albümlerini indiririm, gözlerim aynı bakmaktadır. Tuhaf, belki en çok albümü de çocukken karıştırmışımdır. O, bir noktada sararması kesin yapraklar, dinlediğim afacanlık öyküleriyle birleşerek hafızamın sıradanlık arzusunu doyurur. Bir çeşit anti-egodur bu, anlatılmış hatıralar, küçüklü büyüklü tüm travmaları ezberine kazımayı görev edinmiş hücrelerimi zararsızca uyuşturarak teskin eder. On yaşında aklımdan geçenler naif görülebilir; oysa detayların çokluğu, sınırlı bilginin nefes alan bir ada gibi genleşip daralmasından doğan matematiksel kesinlik (modern bilimin övünç kaynağı, bu limitlerin gözbağı mıdır?), henüz bir şey yaşamamanın verdiği özgüven, yetişkin beni çırılçıplak, savunmasız bırakıverir. İnsan gizliden gizliye, kendi çocukluğunun bir gün karşısına dikilip hesap sormasından korkar:

Ç: Her şeyi planlamıştım, zaman da boldu, nasıl başaramadın?
Y: Hayat gailesi.

Yetişkin hayallerim çok yüzlüdür. Sahip olduklarım, getirdiklerim, tecrübe ettiklerim, en çok da tercih ettiklerim bir beherglasta kristalize edilir, odak noktasından zamanın ışığı geçince, ortaya sayısız geleceklerimin huzmeleri dökülür. Pek azı mümkün olacaktır. Aynı noktadan geçebilecek doğruların sınırsızlığı yine şaşırtıcıdır. Bu sırada, uzakta ve yakında çocuk ben bana bakmaktadır. Göz göze geldiğimizde yapılacak yanlışlardan bazıları:
1) Göz kaçırmak (kaçabilirsin ama saklanamazsın)
2) Küçük görmek - çünkü artık daha çok şeyi anlayabiliyorum (oysa fark edip bir şey yapmamak daha vahimdir)
3) Geriye dönüp kollarına atlamak - duyguları birbirine girmiş sarhoşlar gibi olabilirim (özledin belki, ne var ki hep ileri gitmelisin)

Uykudan önce yeterince gücüm varsa, düşüncelerimi geriye sarmaca oynarım. Oraya nereden geldim, gelirken neleri gördüm, hatırlamak zor olmaz. Tekrar ileriye doğru akarken, herhangi bir düğümdeki başka bir fikre çengel atarsam, iki çocuk düşünce içeren bir ağacım olur. Ağacım zıt yönlerde dallanırken, bu defa ters yönde araya bir çengel atarsam, iki farklı yolu birbirine bağlamış olurum. Bu çengelleri çoğaltarak böyle n tane daha yol açsam, sonra da geriye sarmayı denesem.. Nereden gelmiştim? Geçerken neleri görmüştüm? Nereye gidiyordum? Yolu bulmamın tek yolu, olduğum yerde yükselmektir. Rüyaya dalarım. Gerçeğe yaklaşmak için düşlere uzanacağımı, öteyi hatırlamak için beriyi unutacağımı öğrenerek gülümserim.

Hiç yorum yok: