25 Haziran 2009 Perşembe

Özgürlük Belli Belirsiz Bir Hatıra

Uzayın ne olduğunu çizgi filmlerden öğrendiğim an, büyüyünce uzay polisi olmaya karar veriyorum. Uzay boşluğunun (aslında herhangi bir yerin) neden polise ihtiyacı olsun, diye düşünemiyorum. Yarattığım kavramdaki dehşetengiz ironiyi fark edemeyecek kadar bilgisizim. Geniş hayalgücümü kısıtlamam için başkasına gerek yok. Özgürlük ülküsünü belki de ilk o zaman kirletiyorum.

Ondokuz yıl önce, resim yapmayı bırakmayı reddettiğim için, sınıftaki otorite figürü tarafından sandalyemin alınmasıyla cezalandırılıyorum. Boyum yeterince uzun, dizlerimin üzerinde de masaya yetişiyorum. Anasınıfının Gandhi'siyim. Beş yıl sonra, modern bilimin yüzüne karşı kahkahalarla gülüyorum. Durmak için çaba sarf etmiyorum. Onbeş yıl sonra, çok temiz ve yabancı bir tuvalet kabininde gözyaşlarımı tutamıyorum. Haksızlığa uğramışım, titremeden konuşmaya çalışıyorum. Kafamı dağıtmak için onsekiz yıl önce ağzımla siren seslerini taklit ediyorum. Önceki gece Polis Akademisi izlemişim. Bütün başlar bana dönüyor. Uslu ve uzun boylu olmak dışında hiçbir yeteneğim yok. Uzayda değilim. Onsekiz yıl sonra uzaktayım ve yalnızım. Yedi yıl önce çok yakındayım ve yalnızım. İki yıl sonra iyi ki yakındayım. Kurallar artıyor, onları metanetle karşılıyorum. Dört yıl sonra yerküreye daha çok bağlanıyorum. Şefkatle ayaklarımı sarıyor. Oysa iki yıl önce uzaya çıkmak üzereyim. Gerçek hayallerimin hangileri olduğunu üç yıl sonra anlıyorum. Onbeş yıl önce, bir kuş tüyü için sokak çocuklarını karşıma alıyorum. Küçük şeylerle mi uğraşıyorum? Çünkü üç yıl önce de epi topu bir böceğin peşinden kendi Odyssey'imi yazmışım. Kendi kafam çok karışık olduğu için, on yıl sonra başkalarının da kafasını karıştırmaya başlıyorum. Bir yıl sonra ayaklarım duvarda, dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak her şey. Yedi yıl sonra o kadar emin değilim. Hep dünyayı düşünüyorum. Bu kadar tanımadığım bir gezegeni, niye hep düşünüyorum? Dört yıl önce dört yıl boyunca onu tanımak istiyorum. Beni seven bir yakınım, ben, ben olduğu için bunu yapamayacağımı söylüyor. İnsanlara hayallerimi açmak istemiyorum, altı yıl önce hemen kırıyorlar. Üç yıl önce başarısız olmaktan çok korkuyorum, hasta oluyorum. Onüç yıl sonra hiçbir şeyden korkmuyorum, dağdan atlasam kılım kıpırdamaz, biliyorum. Beş hafta önce, altı hafta önce özgürlükten ne anladığımı düşünüyorum. İki hafta sonra, özgürlüğü gamsızlıkla karıştırıyorum. On ay önce sert sessizleri yumuşatmayı bırakıyorum. Beş ay sonra yalnız başıma sinemaya ilk defa gidiyorum. O kadar çok eğleniyorum ki, zaman iki saat boyunca akmayarak bana hediye veriyor. Oniki yıl önce, kendi sesime yabancılaşıyorum, hemen büyümek istiyorum. Hemen büyüyorum. On yıl sonra rahat ve amaçsızım. Bir yıl sonra bir filmde, hayatının en güzel gününü aklına getir diyor. Yirmidört yıl öncesine kadar gidiyorum, benim öyle bir anım yok. Beş yıl önce duygusuzluk antremanları yapıyorum. Çok başarısızım, kafam da az çalışıyor. Bir yıl önce zehir gibiyim, beynimin ön lobu canavar gibi işliyor. Altı yıl sonra yorgunum, risk almamaktan yorulmuşum. Beni oraya bağlayan çok şey var. Sevgi dolu, pembe bir ağ örgüsünün içinde kıskıvrak hapsolmuşum, kurtulup gitmeye çalıştığım yer ise, benimkinden iyi olmayan bir hapishane. Yedi yıl önce kötünün iyisini tercih etmek zorunda mıyım? Teslim olmak zorunda mıyım? Nefesimi kontrol etmekte zorlanıyorum. Uzayda olduğumu hayal ediyorum.


Galaksinin merkezinden gelen ışıklar, beni kendi zincirlerimle mahkum olmaktan kurtarın. Gri özgürlük giysimi beyaz ışınlarınızla parlatın. Üzerime gerçekleri görerek, hakikatlere hayran olarak ve doğruları söyleyerek yaşama gücü biçiminde yağın. Bugün değişmek için güzel bir gün, şemsiye almıyorum..

Hiç yorum yok: