13 Ekim 2008 Pazartesi

Beni Özgür Bırakacak Kadar Sev

"Kaybetmek pahasına bile mi?" diyor.
Elimden susmaktan başka bir şey gelmiyor. Suçüstü yakalanmış hırsız gibi kalakalıyorum. Torbamda ne var onu da bilmiyorum. Kaybetmek pahasına... Bu durumda kaybetmeme ihtimalini mi çalmış oluyorum? Ortalama bir hırsız yükte hafif, pahada ağır şeyleri hedefliyorsa eğer, altında ezildiğim bu ağırlık da neyin nesi böyle?..

Gözlerinden başka her yere bakıyorum:
"Seni özgür bırakıyorum, zaten hiçbir zaman benim diye görmedim ki kaybedeyim."
Çenemden yakalayıp başımı kendisine doğru çeviriyor. Onu hiçbir zaman anlayamadım belki, ama hep sezdim. Ciğerini okudum, içimde bir yerlere yazdım her davranışını. Tek bakışımla kat kat maskesini soyup, öze ulaşıyorum. Alnının içinde kırgınlık, kızgınlık, hayal kırıklığı görüyorum, bir kenara itiyorum hepsini. Gurura aldanmıyorum, tutkuyu görmezlikten geliyorum, şefkati bir hamlede geçiyorum. Geriye özlem duygusu kalıyor; beni özlüyor, beni -hem de yanıbaşındayken özlüyor.

"Neden beni, benim seni sevdiğim kadar sevemiyorsun?" diyor. Dürüstlüğüne şaşırıyorum, sanırım bilinçsizlikten kaynaklanıyor. Bilmiyor ki, bunun sevmekle alakası yok. Seni seviyorum, belki senin kendini sevdiğin kadar çok seviyorum. Yine de seni özlemiyorum, seni özleme fikrini günahım kadar sevmiyorum. Gündüz boyunca rahat yatağımı özlüyorum; kış gelince kayısıyı, kirazı özlüyorum; kaydıraklarda çocukluğumu özlüyorum; sahip olduklarımı özlüyorum, belki de (kısa süre için bile olsa) kaybettiklerimi özlüyorum. Seni özlemiyorum. Oysa sen beni özlüyorsun. Sen bunu sevgi zannediyorsun, aslında beni, örneğin bir kitabı, bir elbiseyi, bir demet çiçeği sever gibi seviyorsun. Dahası benim de seni, senin beni özlediğin gibi özlememi istiyorsun. Zaten bu yüzden beni kaybedeceğini düşünüyorsun. Ben de seni kaybetmekten korkayım istiyorsun.

"Seni aklımdan çıkarabildiğimi mi sanıyorsun?"
Çünkü ben anmaktan başka bir sevme davranışı bilmiyorum. Seni seviyorum çünkü hep aklımdasın, hep aklımdasın çünkü seni seviyorum. Bir filmi sevemezsin, unutamadığın sahnelerdir sevdiğin. Elmanın tadını hatırlarsın, kadifenin kokusunu. İki çift laf ettiysek, bana dair bunları hatırlasın isterim insanlar. Hatıra biriktirmek için ortada somut bir şey olmasına, orada olmana bile gerek yok. Söz gelimi, duyar duymaz çarpıldığın bir sözcüğün somut neresini sevmiş olabilirsin ki, harfleri mi heceleri mi? Seni sevmek benim için, seninle ilgili her şeyi ve hiçbir şeyi anımsamak. Kendimi bir kenara bırakmak, senin benden önceki-sonraki hallerini izlemek, soğurmak. Bana bağlanmanı niye istemiyorum biliyor musun? Bana ne kadar çok bağlanırsan, seni o kadar az anmaya alışıyorum. Sana sahip olmaya başladığımı hissediyorum. Ben bunun sevgi olmadığını biliyorum. Seni cebimde değil, tenimin altında taşımak istiyorum.

Benim gibi hissetmiyor:
"Madem benden ayrılmak istemiyorsun, niye beni kendinden uzaklaştırıyorsun?" diyor. Önermesi de, sonucu da yanlış. Hiçbir zaman birleşmedik ki, şimdi ayrılalım. Biz denilen şey, farklı iki insanın aynı çatıda telaffuz edilmesinden başka bir şey değildi. Seni seviyorum ama bazı özelliklerini sevmiyorum. Yan yana olduğumuz süre içinde bunlara alışmadım ama tahammül gösteriyorum. Bunun sonucu olarak, örneğin kavga edince seni sevmekten vazgeçmiyorum. Senin kullandığın anlamda ayrılık da gerçekleşse, bir insan sevmeyi nasıl bırakabilir ki? Senden ayrılmakla ilgili hiçbir fikrim yok, dolayısıyla seni kendimden uzaklaştırmıyorum. Böyle düşünmen ilginç, belki de bana ilişkin duyduğun derin sahiplenme hislerinin sevgi olmadığının yavaş yavaş farkına varıyorsun. Birazdan kalkıp gideceğini, bir daha da ömür boyu yüz yüze gelmeyeceğimizi hissediyorum. Benim önce davranmam sorumlu bir hareket olacak.

"Sana beklediğin gibi davranmadığımın farkındayım, ama hiç yalan söylemedim. Bugünden sonra, hemen yarın sabah değişik biri olarak uyanacaksın. Ben de öyle olacağım. Geçmişe baktığında beni iyi hatırlayacağını, belki de bu hatıralar sayesinde beni gerçekten sevebileceğini ümit ederim. Görüşmek üzere.."
Gidiyorum. Her yaptığım şeyin arkasında duracak kadar kibirli değilim, hata ettiğim noktaları gözden geçiriyorum. Daha iyi ifade edebilmeliydim, keşke yapabilseydim. Kalpsiz rolü mü yaptım? Daha açık olabilmeliyim. Düşünmek için bütün bir hayat var, duygular ise yakalayabildiğin kadar. Üzülüyorum. Göğüs kafesimin hemen üstünde yumruk kadar bir boşluk, biraz nefesimden besleniyor, biraz kalp atışlarımdan. Yanan kulaklarım o sırada bir ses duyuyor:
"Beni de bekle"
O geliyor. 'Gitme' demedi, 'kal' demedi, 'beni bırakma' demedi. 'Ben de geliyorum' dedi. Koluma girip, benimle birlikte yürüyor. Beni özlediği için yanımda değil. Beni sahiplenmiyor. Beni özgür bırakıyor. İçim umutla doluyor. O da beni seviyor..

Hiç yorum yok: