5 Ağustos 2008 Salı

Zaman Geçer

İnsan bir anda hatırlayamıyor. Gözleri sabitleyip - kapatıp değil - hafızanın derinliklerini örten sarmaşıkları sabırla ayıklaman gerekiyor. Bazen bir melodiyi takip ediyorsun, hemen unutma diye dünyanın sesi kısılsın istiyorsun. Uykuya gittiğin dakikaları endişelere teslim etmemek için mi dönüp duruyorsun, yoksa silinip giden her rüyada umudun mu kırılıyor? Hayal kırıklığına uğrayınca mı daha çok üzülürsün, hayal kurma yetini yolda düşürdüğünü fark ettiğinde mi? İnsan kendini zorlamalı; kolay bir reçetesi var. Göstermediğin her çabayı veresiye defterine yazıyorsun, küçük mucizelere inanmıyorsun (mucizenin küçüğü olmaz), küçüklüğe övgünün hiçbir türüne kanmıyorsun (nefisten başka), gündeliğin olağanlığının turşusunu kurmuyorsun (kabak tadı verir).

İnsan bir anda hatırlamak istiyor. Deniyorsun. Denemeden olmayacağını biliyorsun. Gözlerini kapatınca kötü anılar aklına geliyor. Hiç mi değerleri yoktur? Acıyı yalnız dilinle hissedebilsen daha mı iyi olurdu? Kim bilir.. Uyuyorsun. Rüyasız bir uyku seni daha da halsizleştiriyor. Pencereden bakıyorsun; anılarına layık mı yaşadın diye düşünüyorsun. Ne önemi var, zaten hiçbirini hatırlamıyorsun.

İyi ki o isli camdan güneşe bakmışsın; kimse görmezken o saçları koklamışsın; o taksiye binmemişsin; o sudan kana kana içmişsin - öyle ki karnın şişmiş; iyi ki yalan söylemediğinde o hafiflemeyi tatmışsın; sevdiğin birini bile isteye kırdığına pişman olup ağlamışsın; kolunu kırmadan merdivenden yuvarlanmışsın; bisikletin önüne çıkıp dizini paralamışsın; şiir yazmışsın, hem de birine yazmışsın; hayatında bir kere tanımadığın biri için merhamet beslemişsin; büyüklüğün sende kaldığını hissetmişsin... İyi ki hatırladıkça sayılacak anlardan bolca biriktirmişsin.

Yoksa bu ırmak
aktıkça dökülmüyor mu sanmıştın?

Hiç yorum yok: